22 Kasım 2016 Salı

Tarih ve Sosyoloji Arasındaki İlişki

Tarih ve Sosyoloji İlişkisi

Tarih ve Sosyoloji Arasındaki İlişki

Sosyoloji kelimesi ilk kez August Comte tarafından 21. yüzyıl başlangıcından itibarin yaşanmaya başlayan siyasal ve sosyal gelişmeler sonucunda öne sürülmüş ve modern dünyanın yapısını oldukça etkilemiştir.

İçinde yaşadığımız dünya, birçok değişmenin yaşandığı ve birçok sorunların ortaya çıktığı bir ortamdır. Bunlara bağlı olarak günümüz insanı geleceğe ilişkin kaygı duymaktadır. Ancak bu kaygının yanı sıra eskiye göre yaşamımızı denetleyebilecek daha iyiye götürebilecek olanaklara sahiptir. Gelecek değişimler neler olacak, dünya nasıl bir yön almaktadır, geçmiş olgulara nazaran koşullarımız nasıl değişmektedir ve daha birçok sorunun yanıtları sosyolojinin aynı zaman da onun ikiz kardeşi olan tarihin inceleme alanına girmektedir. Tarihsiz bir sosyoloji düşünülemez nasıl ki olgularla ilişkin güvenilir bilgi daha iyi bir toplumda yaşamak ve olgulara ilişkin güvenilir bilgi daha iyi bir toplum yaşamı için gereklidir.

Sosyal yapılar var olduğu sürece tarih de hep var olacaktır. Özellikle sosyal yapıları iyi gözlemlemek için onu tarihin laboratuvarından geçirmek gerekir. Bu laboratuvardaki araştırma ona dünün, bugünün ve yarının ne olacağına ilişkin rapor sunacaktır.  Günümüzde yoğun olarak yaşanmakta olan sosyo- kültürel olaylar insanoğlunun tarihinden beri hep süregelmişti. Adem’in cennetten kovulmasıyla birlikte, insan oğlunun sosyolojik tarihinin temeli atılmış oluyordu. Sosyolojik tarihin dönüm noktası ise Endüstri Devrimi ile başlanıyordu. Büyük şehirlere göç eden insanlar ve hatta çocuklar da ağır iş koşullarında çok düşük ücretlere çalışmak zorunda kalmıştır. Göçün beraberinde getirdiği uyumsuzluk yoğun nüfus yerlerindeki altyapı sorunu, suç, yoksulluk, intihar gibi sosyal sorunlar dönemin mevcut yöntemleriyle ele alınmaya başlanılmıştır.

Tarih ve Sosyoloji

Bu yeni sosyal ve politik koşullar, sosyal bilimleri de etkilemiştir. Sosyal bilimler arasındaki bu yakınlaşma (tarih ve sosyoloji) ABD’de ve Fransa’da Ranke’ci Tarih Anlayışına karşı çıkan yeni tarih hareketidir. Annales bunun ilk örneğidir. Temel tezleri siyasi tarihin egemenliğine karşı daha geniş ve daha insani bir tarih anlayışıdır. Bütün insan etkinliklerini kapsayacak ve olayların yapıları çözümlemekle uğraşacaktı. Tarih ve sosyoloji yaklaşımı dikkate değer olay olması için 1960’ları beklemek gereklidir.

Özellikle Fernand Braudel ve March Bloch gibi Anales öncüleri, tarihin algısını hikayeci anlayıştan kurtararak sosyal bir olguya indirgemişlerdi. Braudel’in kaleme aldığı "Akdeniz ve Akdeniz Uygarlıkları" adlı çalışmasında, dağların, ovaların, nehirlerin insan kaderine nasıl etki yaptığını göstermek açısından oldukça önemlidir. Zira bu tarihin hikayeci anlayışına vurulmuş en güçlü darbe olmuştur.

Tarihçiler geçmişin siyasetini incelemekte geçmişin sosyal ve ekonomik hayatından daha başarılı olmuşlardı. Aynı dönemde bazı sosyal bilimcilerde tarihin alanlarına doğru bir yönelme başladı. Tarih özellikle sosyolojinin harmanıdır. Yani sosyoloji kendisiyle ilgili bilgileri tarihten toplar. İnsani olan her şey tarihtedir.

Fakat ne yazık ki tarihin kavramını ihtiva ettiği insanlık serüveni başta tarihçilere korkutmuş olacak ki 3. dünya ülke tarihçileri genellikle hikayeci tarih çalışmasına önem vermişlerdir. Günümüzde birçok sosyolog, tarih bilgisinden mahrum olduğundan sosyo-kültürel hayatı boşlukta olmuş gibi değerlendirip dünü bilmeden şimdiyi ve yarını açıklamaya çalışıp olayları yanlış anlaşılmasında sebebiyet vermiştir.

Tarihçiler belgeler ve tarihin, sosyo-kültürel bir ortamda değilde bir boşluktan geldiğini varsayarak hükümler verdiğinden dolayı tarihin anlaşılması zorlaşmıştır.
                                                                                                          ( Emin Yadigarov )

Tarih ve Psikoloji arasındaki ilişki için tıklayınız: Tarih ve Psikoloji -
-