7 Kasım 2016 Pazartesi

Tarih ve Psikoloji

Tarih ve Psikoloji

Tarih ve Psikoloji Arasındaki İlişki

Tarihin ve kültürün gerek bireysel gerek topluluk halinde olsun bugünkü davranışlarımıza etkisi insan bilincinin ortaya çıkışında kültürün ve kültürel araçlar olan kelimenin, işaretin, mitin ya da sembolün, çağdaş psikolojinin kuruluşundan beri kayıtsız kalmadığı alanlardan biridir.

Doğum çocuk yetiştirme pratikleri çocuk suistimalleri, ensest ve çocuk kurbanları. Bunlar geleneksel tarihçilerin asla el atmadığı, görmezden geldiği konulardan biridir. Oysa tarihte özellikle savaş gibi yıkıcı olaylarda bilhassa liderlerin kişiliklerinin ve psikolojik durumları açıktır. Çocukluk dönemiyle olan bu ilgisinden dolayı tarihi psikolojiden ayırmak mümkün değildir.

Çağdaşlarının dışında kalarak, tarihi belgeci, arşivci, kahramancı ve destancı kalıptan kurtarmayı başaramayan toplumlar, toplumsal ilerleme tasarımında oluşturamazlar. Tarihi sadece kendi sınırları dışında tutan, onu diğer disiplinlerle harmanlayamayan toplumlar, kendi tarihlerini başkalarının yazmasına olanak sağlarlar.

Bu yüzden tarihsel olayı irdelerken özellikle psikolojik yaklaşımlara çok dikkat etmeliyiz. Zira tarihle psikolojiyi birleştirince ‘ psikotarih’ gibi bir disiplinde ortaya çıkıyor. Peki bu disiplin nedir ve neden bu kadar önemlidir?

Özellikle sosyal ve politik grupların, milletlerin geçmişteki ve şimdiki davranışlarının kökenleri sosyal ve toplumları harekete geçiren ‘motivasyon biliminin’ neler olduğunu, onları bu etmenlere sürükleyenin ne olduğunu anlamak için psikotarihe bakmak lazım. Zira bu gün Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz olayının kökeninde de psikotarih etkenin ağır bastığını görmekteyiz. Kitlelerin ruh hali, dayanışmanın kökeni, motivasyonun tarihsel geçmişi ve daha birçok önemli faktörleri görmek mümkündür.

Bu noktada tarihçin incelediği başkasıyla zaman içinde, yani art süremli olarak” diğer beşeri bilim dalları ise  “mekan içinde, yani eş süremli olarak mesafe eştiğinden, metodolojik olarak, antropolojide tarihle etkileşime geçer böylece iki bilim dalı birbirini tamamlar. Durağan antropoloji ve devingen tarih iç içe geçer. Gördüğümüz gibi aynı zamanda antropoloji bilmeden de tarih yapılamaz.

Tarihle psikolojiyi incelerken aynı zamanda bireysel ve grup davranışının nedenlerini ararken araştırmacıyı çocukluğa ve tarihe doğru bir yolculuğa çıkarmaktadır. Kaldı ki, “psikotarih” incelemelerini psikiyatriden yapmak, tarihe beyin biyokimyasını ve ruhsal rahatsızlık katmak demektir ve bu tarihsel bilgi için yeni ve fevkalade bir imkandır.

Mevcut grup yaşantılarının tarih içine uzanan psikolojik dinamikleri var mıdır sorusuna cevap aramaya kalkışınca en genel olarak diğer beşeri bilimler tarafından ortaya konmuş olguların kazısına girişmişseniz, disiplinler arası bir işbirliğine zorunlusunuz demektir. Bu kazıda bazı olguların toplumsal, ekonomik, coğrafi koşullara dayanıksız ya da kelimenin tam anlamıyla “toplumsal” , “ekonomik “ ve “coğrafi” yani “zamana ve mekana bağlı” oldukları ortaya çıkar. Onları belirleyen koşullar ortan kalktığında bu olgular da silinip gider. Bu yüzden çağdaş bir tarih disiplinin oluşturarak modern dünyanın gelişmelerinden kopmamak için, disiplinler-arası işbirliği yaklaşımı içinde grup yaşantılarını geriye doğru izleyerek, bu yaşantılardaki  “zamana” ve “mekana” bağlı unsurları birer ayıklayarak psikolojik dinamikler oluşturmak lazım. Bunun için masa başından, kütüphane odalarından, arşiv dairesinden çıkıp, alana inip, coğrafyalar dolaşıp, medeniyetler tanıyarak, onların algısını öğrenerek, ülkelerin hikayelerini dinleyip, farlılıkları ve benzerlikleri ayırt ederek, tarihsel bulguları klinik süzgecinden geçirdikten sonra bir ilerlemiş bilim anlayışını ortaya koyarız, aksi takdirde, hikayeci, önyargılı, popülist, pohpohçu, yalakacı tarih yazımızdan kurtulamayız, beyinlerimiz ilkel olarak, tarihimiz gibi gelişemez.
                                                                                                                              Emin Yadigarov

-
-